Amerika, dünya sahnesinde kapitalizmin bir vitrini olarak kapitalizmi temsil ediyor. Dev ekranlarda, sosyal medyada sürekli olarak gösterişli, mutlu ve herkese imrenilen bir yaşam tarzı sunuluyor. Fakat bu ihtişamlı yüzeyin arkasında, sermayedarların yönetimi de içine alan ve büyük güçler elde ederek işledikleri derin pislikler var. Bu sistem, bir avuç insanın devasa kazançlar elde ettiği, geri kalan kitlelerin ise modern bir kölelik sistemine hapsedildiği karanlık bir yapı. Kapitalizmin vitrini ne kadar ışıltılıysa, arka plandaki sömürü o kadar vahşi ve acımasız.
Bu durumu belki de en iyi anlatan örneklerden biri, pop müziğin kralı olarak bilinen Michael Jackson’ın yaşadıklarıdır. Sony Müzik ve onu devirmeye çalışan Tommy Mottala ile verdiği mücadele, Jackson’ı yıprattı. Ölümünün ardındaki şaibeler ve onu öldüren doktorun yalnızca iki yıl gibi komik bir ceza alması, kapitalizmin güç sahibi olanları nasıl koruduğunun somut bir göstergesidir. Jackson, sadece bir müzisyen değil, büyük sermayedarların çıkar çatışmalarının içinde ezilen bir insandı.
2000’li yılların pop ikonu olan Spears, hem sahne performanslarıyla hem de hayatıyla sürekli göz önündeydi. Ancak yaşadığı ruhsal çöküş sonrası, 2008 yılında babası Jamie Spears’ın yasal vasilik sistemine alındı. Bu sistem, Spears’ın kişisel ve mali hayatının kontrolünü tamamen babasına devretti. Britney Spears, yıllarca bu vasiliğin baskısı altında yaşarken, müziğe devam etmeye ve milyonlarca dolar kazandırmaya zorlandı, ancak kendi hayatı üzerinde hiçbir söz hakkına sahip olamadı.
Bu vasiliğin aslında genç yaşta büyük başarıya ulaşmış bir sanatçının, sistemi kontrol eden güçler tarafından nasıl manipüle edildiğini gösteriyor. Britney’nin özgürlüğü için verdiği mücadele, #FreeBritney hareketiyle dünya çapında yankı buldu. 2021 yılında mahkeme, nihayet bu vasilik düzenine son verdi, ancak Spears’ın yıllarca kontrol altında tutulması, kapitalizmin insanları nasıl birer araç haline getirdiğinin bir başka çarpıcı örneğiydi.
Benzer şekilde, Jeffrey Epstein davası da kapitalizmin kirli yüzünü ortaya seren bir diğer skandaldır. Yıllarca sürdürdüğü iğrenç suçlar, arkasındaki derin güç ilişkileri sayesinde göz ardı edildi. Bu skandalın tam merkezinde yer alan kişilerden biri de, ABD’nin başkanı olan Donald Trump’tı. Toplumun en yüksek mertebesine seçilen bir kişinin, böylesi bir çirkinliğin parçası olması, kapitalizmin siyasi gücü nasıl ele geçirdiğinin bir başka kanıtıdır.
Müzik endüstrisinde benzer örnekler arasında yer alan P. Diddy ve onunla ilişkili iddialar da, gösteriş toplumunun arkasındaki gerçekleri gözler önüne seriyor. Dünyaca ünlü şarkıcıların, istismarların bir parçası haline getirilmesi ve bu skandalların sessizce halının altına süpürülmesi, kapitalizmin nasıl bir baskı aracı olduğunu gösteriyor. Modern dünyada, kolektif bir yönetim anlayışının eksikliği, bir oligarşinin devasa bir güce sahip olmasına ve geri kalan herkesi modern köleler haline getirmesine yol açtı. Eskiden zincirlerle köleleştirilen bedenler, bugün ise gösteriş toplumuna bağımlı bırakılarak, ruhlarını ve bedenlerini bu sistemin hizmetine zorla teslim ediyorlar. Kanunlar, bu köleliği daha da pekiştiriyor, adeta modern bir zorunluluk haline getiriyor.