Devlet kavramının, insanlar üzerinde eşitsizlik yarattığını savunan çeşitli filozoflar tarih boyunca fikirlerini ve teorilerini eserlerinde dile getirmişlerdir. Bu filozoflar arasında en çok yankı uyandıran kişilerden, kısaca teorileriyle beraber bahsedelim.
Jean-Jacques Rousseau
Rousseau, “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde, devletin ve mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte doğal eşitliğin bozulduğunu savunur. Ona göre, mülkiyet hakkının ve devletin ortaya çıkışı, insanların doğal durumundaki eşitliği bozmuş ve toplumsal eşitsizliklere yol açmıştır.
Pierre-Joseph Proudhon
Anarşist bir filozof olan Proudhon, devletin, toplumsal eşitsizlikleri artırdığını savunur. “Mülkiyet Nedir?” adlı eserinde, devletin mülkiyet sistemini koruyarak ve savunarak, toplumsal eşitsizliğin devamını sağladığını öne sürer. Proudhon, devleti toplumsal eşitsizliklerin kaynağı olarak görür. Devletin varlığı, mülkiyet ve otoriteyi destekleyerek zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumu derinleştirir. Proudhon’a göre, gerçek adalet, merkezi otoritenin olmadığı bir toplumda mümkün olur.
Murray Rothbard
Libertaryan bir düşünür olan Rothbard, devletin doğası gereği eşitsizlik yaratan ve güç kullanarak bireylerin haklarını ihlal eden bir yapı olduğunu savunur. Rothbard, devletin varlığının, zorunlu vergilendirme ve düzenlemeler yoluyla bireyler arasında eşitsizliği artırdığını öne sürer.
Karl Marx
Marx, devleti kapitalist sınıfın çıkarlarını koruyan bir araç olarak değerlendirir. Ona göre, devlet, burjuvazinin mülkiyet haklarını ve ekonomik çıkarlarını savunarak, işçi sınıfının sömürülmesine ve toplumsal eşitsizliklerin derinleşmesine hizmet eder. Ancak Marx, devleti tamamen reddetmez; proletarya diktatörlüğü aracılığıyla devletin sınıf egemenliğini sona erdirip sonunda devletsiz bir komünist toplumun inşa edilebileceğine inanır.
Friedrich Engels
Marx’ın yakın çalışma arkadaşı olan Engels de, devletin sınıf temelli olduğunu ve toplumsal eşitsizlikleri pekiştirdiğini savunur. Engels’e göre, devlet, zengin ve güçlülerin çıkarlarını koruyan bir baskı aracıdır.
Herbert Marcuse:
Marcuse, devletin modern kapitalist toplumda nasıl işlediğine dair eleştiriler sunar. Ona göre, devlet, bireyleri kontrol altında tutan ve toplumsal eşitsizlikleri sürdüren bir yapı olarak görev yapar. Devletin baskıcı mekanizmaları, bireylerin gerçek özgürlüklerini ve potansiyellerini gerçekleştirmesini engeller.
Noam Chomsky
Chomsky, modern devletlerin ve büyük kurumların, özellikle de kapitalist devletlerin, eşitsizlikleri derinleştiren bir rol oynadığını savunur. Chomsky, devletlerin genellikle zenginlerin ve güçlülerin çıkarlarını koruyarak, toplumdaki ekonomik ve toplumsal eşitsizlikleri pekiştirdiğini ileri sürer.
Antonio Gramsci
Gramsci, devletin ideolojik hegemonyasıyla, egemen sınıfların ideolojilerini yayarak toplumsal eşitsizlikleri sürdürdüğünü savunur. Ona göre, devlet sadece baskı aracı olarak değil, aynı zamanda egemen sınıfların çıkarlarını meşrulaştıran bir ideolojik aygıt olarak da çalışır.
Emma Goldman
Amerikalı bir anarşist olan Goldman, devletin bireysel özgürlükler üzerinde bir engel olduğunu savunur. Devletin, savaş ve zorunlu askerlik gibi uygulamalarıyla bireyleri kontrol altında tuttuğunu dile getirir.
Leo Tolstoy
Tolstoy, Hristiyan anarşizminin bir temsilcisidir ve devleti şiddetin kurumsallaşmış hali olarak görür. Ona göre, devletin varlığı, şiddeti ve zorlamayı meşrulaştırır ve bu nedenle reddedilmelidir.
Max Stirner
Stirner, “Ego ve Kendi” adlı eserinde devleti bir tür “hayalet” olarak tanımlar. Bireyin özgürlüğünü ve egosunu koruması için devleti ve diğer tüm toplumsal kurumları reddetmesi gerektiğini savunur.
Solon
-
- Yasalar ve Toplumsal Eşitlik: Atinalı yasa koyucu Solon, MÖ 6. yüzyılda, toplumsal huzursuzlukları ve sınıf çatışmalarını azaltmak amacıyla kapsamlı reformlar gerçekleştirmiştir. Solon, borç köleliğini kaldırarak ve mülkiyet haklarını düzenleyerek, toplumsal eşitliği sağlamak için önemli adımlar atmıştır.
- Dört Sınıf Sistemi: Solon, vatandaşları ekonomik durumlarına göre dört sınıfa ayırmış ve her sınıfa siyasal haklar tanımıştır. Bu, halkın geniş kesimlerinin siyasal sürece katılmasını ve dolayısıyla daha eşit bir toplum yapısını amaçlamıştır.
- Sonuçlar:
- Solon’un reformları, Atina’da demokrasinin temelini atmış ve daha fazla vatandaşın siyasal süreçlere katılımını sağlamıştır.
- Toplumsal eşitsizliklerin azaltılması yönünde attığı adımlar, daha sonraki demokratik gelişmelerin önünü açmıştır.
2. Protagoras
- Teorisi ve Görüşleri:
- İnsanın Ölçüsü: Protagoras, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” sözüyle bilinir. Bu ifade, bireyler arasındaki farklılıkları kabul ederken, herkesin kendi yaşamı üzerinde eşit ölçüde hak sahibi olduğu fikrini ima eder. Bu, bir tür ahlaki ve epistemolojik eşitlik anlayışına işaret eder.
- Demokrasi ve Eşitlik: Protagoras, demokrasiyi savunan bir sofist olarak bilinir ve demokratik sistemin herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu bir yapı olduğuna inanır. Ona göre, herkesin eşit derecede katılım hakkı olduğu bir toplumda adalet sağlanabilir.
- Sonuçlar:
- Protagoras’ın fikirleri, bireysel haklar ve demokratik katılım konularında erken bir savunma olarak görülür.
- Eşitlik ve demokrasinin birlikte ele alınması, Antik Yunan’da siyasi düşüncenin gelişimine katkıda bulunmuştur.
3. Platon
- Teorisi ve Görüşleri:
- Doğal Eşitsizlik: Platon, ideal devleti tarif ederken, toplumsal sınıfların doğal olduğunu ve her bireyin yeteneklerine göre bir sınıfta yer alması gerektiğini savunur. Ancak, bu doğal eşitsizlik içinde, her sınıfın devlet yönetiminde kendi yerini alması gerektiği ve böylece toplumsal düzenin sağlanabileceği bir adalet anlayışını ileri sürer.
- Toplumsal Düzen: Platon, “Devlet” (Politeia) adlı eserinde, ideal bir toplumun herkesin yeteneklerine uygun olarak yer aldığı ve bu düzenin adil bir şekilde korunduğu bir yapıya sahip olması gerektiğini savunur. Bu bağlamda, toplumun genel çıkarlarının bireysel çıkarlara üstün gelmesi gerektiğini vurgular.
- Sonuçlar:
- Platon’un sınıflara dayalı eşitlik anlayışı, daha sonra devlet teorilerinde farklı şekillerde ele alınmıştır.
- Eşitliğin herkesin yeteneğine göre rol alması şeklinde tanımlanması, modern meritokrasi kavramına benzer bir anlayışın erken örneği olarak görülebilir.
4. Aristoteles
- Teorisi ve Görüşleri:
- Dağıtıcı ve Düzeltici Adalet: Aristoteles, “Nicomachean Ethics” adlı eserinde, adaletin iki temel türünden bahseder: dağıtıcı adalet ve düzeltici adalet. Dağıtıcı adalet, toplumdaki eşitsizliklerin giderilmesini hedeflerken, düzeltici adalet, bireyler arasındaki haksızlıkların düzeltilmesini içerir.
- Doğal Eşitsizlik: Aristoteles, insanların doğuştan eşit olmadığını ve toplumda farklı roller üstlenmeleri gerektiğini savunur. Ancak, her bireyin kendi konumunda adil bir şekilde muamele görmesi gerektiğini vurgular. Eşitlik, her bireyin ihtiyaçlarına ve katkılarına uygun olarak pay alması anlamında ele alınır.
- Sonuçlar:
- Aristoteles’in eşitlik ve adalet anlayışı, Batı felsefesinde uzun süre etkili olmuş ve özellikle siyaset felsefesi ve etik alanında temel referanslardan biri haline gelmiştir.
- Eşitliğin farklı türleri (dağıtıcı ve düzeltici) ayrımının yapılması, modern adalet teorilerinde de kullanılmaktadır.