Hoşgörü paradoksu, hoşgörü prensibinin sınırları ve çelişkileri hakkındaki bir düşünce deneyidir. Hoşgörü, farklı görüşlere, inançlara veya yaşam tarzlarına saygı gösterme ve kabul etme ilkesidir. Ancak, hoşgörü prensibi, bazı durumlarda kendisiyle çelişebilir veya sınırları olabilir.
Örneğin, bir kişi hoşgörülü olmak istiyorsa, bazı durumlarda hoşgörü prensibine karşı olanları da kabul etmek zorunda kalabilir. Örneğin, bir kişi terörizme veya aşırılıklara karşı hoşgörülü olamaz, çünkü bu tür faaliyetler insan haklarını ihlal eder.
Aynı zamanda, hoşgörü prensibi, bazı durumlarda insanların zarar görmesine neden olabilecek fikirlere veya davranışlara karşı sessiz kalmak anlamına gelebilir. Örneğin, bir kişi homofobiye veya ırkçılığa hoşgörülü olursa, bu tür davranışların yayılmasına katkıda bulunabilir.
Hoşgörü paradoksu, genellikle 17. yüzyıl filozofu Baruch Spinoza’ya atfedilir.* Ancak, benzer düşünceler farklı filozoflar tarafından da dile getirilmiştir ve hoşgörü prensibinin sınırları ve çelişkileri hakkındaki tartışmalar günümüzde de devam etmektedir. Karl Popper bunlardan birisidir.
Karl Popper’ın hoşgörü paradoksu, hoşgörünün sınırları hakkındaki bir düşünce deneyidir. Popper, hoşgörünün, hoşgörüsüzlüğe karşı bir savunma mekanizması olarak kullanılabileceğini ve bu nedenle hoşgörüsüzlüğün gelişmesine sebeo olabileceğini savunur.
Popper, açık toplum ve düşmanları adlı kitabında hoşgörü paradoksuna örnek olarak, bir toplumda hoşgörü prensibi benimsenmiş ise herkes herhangi bir fikir veya görüşü özgürce ifade edebilir. Ancak, bu toplumda aşırı hoşgörülü bir yaklaşım benimsenmiştir ve hoşgörü prensibinin sınırları belirsizdir. Bu nedenle, toplumda hoşgörüsüz veya şiddet içeren fikirler de serbestçe ifade edilebilir. Bu, sonunda hoşgörüsüzlüğün yayılmasına ve hatta hoşgörüsüzlükle mücadele edenlerin sindirilmesine neden olabilir.
Hoşgörü Paradoksu Örnekleri
Bir dini bütün müslümanın İslam hoşgörüdür dedikten sonra vücuduna döve yaptıran birisine sen nasıl müslümansın diyerek hoşgörüsüz davranışı bir paradokstur.
Bir ülke, demokratik değerlere, insan haklarına ve özgürlüklere saygı gösterdiğini iddia eder ve bu değerleri savunur. Ancak, bu ülkede yaşayan insanların bir kısmı, bu değerlere aykırı davranışlarda bulunur. Örneğin, bir grup aşırı dinci, demokratik ve özgürlükçü değerleri reddeder ve diğer insanların inançlarına hoşgörü göstermezler. Bu durumda, hoşgörü paradoksu ortaya çıkar, çünkü ülke, hoşgörüsüzlüğü reddederken, aynı zamanda hoşgörüsüzlüğü savunan bir grubu da tolere etmek durumunda kalır.
Başka bir örnek vermek gerekirse, bir okulda hoşgörü ve saygı konularında eğitim verilirken, aynı okulda bir öğrenci grubu, ayrımcılık ve ırkçılık yaparak diğer öğrencileri taciz eder. Bu durumda, okul, hoşgörüsüzlüğü ve ayrımcılığı reddederken, aynı zamanda hoşgörüsüzlüğü ve ayrımcılığı savunan bir öğrenci grubunu da barındırmak durumunda kalır.
*Michel Rosenfeld, Spinoza’s Dialectic and the Paradoxes of Tolerance: A Foundation for Pluralism?, Yeshiva University, 2013