iPhone’un Sonu Nokia Gibi Olur Mu?

Apple’ın akıllı telefon ve yazılım sektöründe, her ne kadar bir devrim yaptığı söylense de bu devrimin ateşinin çoktan atıldığını söylemeden başlamak olmaz. Apple öncesi PDA denilen dokunmatik akıllı telefonlar piyasada hali hazır şekilde satılmaktaydı. Yaygınlaşmamasının sebebi dönemin teknoloji kullanımı ve kültürü ile doğru orantılı olmakla birlikte bunun temelinde yatan asıl sebep fiyatların yüksek olması idi. Bu sürecin akabininde Nokia’nın doğuşu ve çok hızlı bir şekilde akıllı telefonların yaygınlaşması başlamıştır.

Nokia, akıllı telefonlarında Symbian işletim sistemi kullanarak rakiplerinden kıyaslanmayacak derecede ileriye gitmişti ve döneminde Windows’tan sonra en çok kullanılan işletim sistemi olmuştur. Bugün bu yazılımı iOS ile kıyaslamak oldukça yanlış olur fakat o dönemin iOS’unun, Symbian olduğunu söyleyebiliriz. Nokia sadece işletim sistemi yönünde değil uygulama mağazası ve zenginliği, kamera merceği, malzeme kalitesi, popüleritesi, ikinci el değeri gibi birçok konuda öne çıkmıştır. Rakipleri bir işletim sistemi kullanmadığı (Rakip telefon firmaları Java temeline dayanıyordu.) için lider konumdaydı.

Bugüne baktığımızda ise Apple için aynı cümleleri kurabiliyoruz üstelik serbest piyasa ve pazarlamanın tüm nimetlerinden yararlanarak büyümeye devam ediyor. Küresel rekabetin en yüksek noktasında olunmasının sebebi rakiplerin oldukça fazla olması ve daha iyi özellikler sunarak piyasada yer alması diyebiliriz.

Nokia Nasıl Battı?

1865’te kurulan Finlandiya’da kurulan Nokia, telekomünikasyon, bilgi teknolojisi ve tüketici elektroniği şirketidir. Dile getirildiği gibi henüz batmış bir firma değildir. İşletme büyük yükselişinin arından hüzünlü ve oldukça derin bir düşüş yaşamıştır. Aşırı büyümesinin ardından piyasanın lideri konumundayken yönetimden kaynaklı sorunlar nedeni ile hazin sonra doğru gitmiştir. Yönetim kadrosunda anlaşmazlıklar, plansızlık, tutarsızlık sebeplerinden ötürü borsa hisseleriyle beraber keskin bir şekilde düşüş yaşamıştır.

Nokia, çıkışı ile Finlandiya’nın açık ara dünya çapındaki en büyük şirketi ve markası yaptığından, Finliler tarafından ulusal gururla görülen bir firmaydı. 2000 yılında, dot-com balonu ile tüm telekominikasyon işletmeleri batarken Nokia zirvedeydi ve ülkenin GSYİH’sının %4’ünü, toplam ihracatının %21’ini ve Helsinki Menkul Kıymetler Borsası piyasa sermayesinin %70’ini oluşturuyordu.

2000’lerin sonlarına doğru büyük bir düşüşe geçmiş ve ardından Microsoft ile ortaklık kurmuş, 2014 yılında da cep telefonu birimi Microsoft tarafından satın alınmıştır (Microsoft Mobile oldu). Satın alındıktan sonra da dünya devi olan Microsoft ile de beklenen patlamayı gösterememiştir.

Satıştan sonra Nokia, Here haritalama bölümünün elden çıkarılması ve Bell Labs araştırma kuruluşu da dahil olmak üzere Alcatel-Lucent’in satın alınmasından sonra, telekomünikasyon altyapısı işine ve nesnelerin interneti teknolojilerine daha fazla odaklanmaya başladı. Şirket daha sonra, Withings’i satın alarak sanal gerçeklik ve dijital sağlık ile deneyler yapmaya başladı. Nokia markası, 2016 yılında HMD Global ile yaptığı lisans anlaşmasıyla mobil ve akıllı telefon pazarına geri döndü.

Apple Batar Mı?

Apple ne kadar büyüse de son dönemde yönetimsel durağanlık ve istatistiklere göre düşüşler yaşadığı belirtiliyor. Apple, bilgisayar ve tablet sektöründe de yer almasından ötürü portföyü oldukça geniş. Mobil uygulamalarının Apple cihazlarda kodlanması zorunluluğu nedeni ile paralel bir bağımlılık söz konusu bu sebeple büyük bir avantajı elinde bulunduruyor. Apple, bugün itibari ile marka değeri ile bir düşüş yaşaması mümkün görünmese de Nokia örneğini unutmamak gerekiyor.

Apple, marka olarak kendini oldukça sağlam bir yere konumlandırsa da birçok özelliği ile oldukça şiddetli eleştiriler alıyor. Geçmişe nazaran eleştirilerin sayısı oldukça artmış durumda, aynı durum Nokia’nın zirve yaptığı dönemle kıyaslayabiliriz.

Apple, yazılım dünyasında çığır açtı, akıllı cihazlar arasında birçok katı yenilik yaparak bunları büyük kitlelere kabul ettirdi. Örneğin, kablolu teknolojiyi ortadan kaldırma politikasını uygulamaya başlayarak kulaklık girişlerini kaldırdı, airDrop ve airPlay teknolojilerini çıkardı. Apple’ın katkısı ile USB cihazları yerini Type-C cihazlara bırakmaya başladı.

Apple piyasaya girdiği andan itibaren telefon sahiplerinin cihazlarında çıkan her türlü sorunda birebir değişim yaparak kurumsal bir imaj çizmesi, markayı büyüten pazarlama yöntemlerinden biriydi. Fakat geçtiğimiz yıllarda bu politikadan vazgeçerek hatta keskin bir viraja girerek sorunlu cihazları bile (sorunlu olduğunu) kabul etmeme gibi aksi bir politika gütmeye başladı.

Apple, sorunlu iPhone cihazlarını çeşitli analizler yaparak kullanıcılarının şikayet etmediği ülkelere gönderdiğine dair iddialar yer alıyor. İddiaya göre ürünlerini toplatmak yerine ülkelerde şikayetler ve hukuki talepler analizlere dönüştürülerek değerlendiriliyor ve fabrikasyon ayıplı ürünler o ülkelere serpiştirilerek gönderiliyor. Şikayetvar.com üzerinden yapılan Apple şikayetleri ise oldukça ciddi ve büyük sorunlar içeriyor. Üstelik çözümsüz!

Apple, güvenlik bahanesi ile kullanıcılarını birçok özellikten ve özgürlükten mahrum bırakıyor. Bunu fark eden bilinçli kullanıcılar Apple firmasından uzaklaşmaya çalışıyor. Apple, güvenlik nedeni ile dosya erişimine kapattığını belirtiği “file” uygulamasını bile iOS 11’de devreye alıyor ve bunu tanıtımlarında yeni ve olağanüstü bir özellikmiş gibi lanse ediyor. Çok ilginç değil mi, sorun o zaman güvenlikse bugün neden yenilik? (Yoksa teknik anlamda bunun daha önce mümkün olmadığına mı inanmalıyız?)

Yönetim kadrosunun ve şirket politikalarının son dönemde sekteye uğradığını haberlerde edindiğimiz bilgilere göre tahmin etmek mümkün olabilir. Telefon ekran boyutlarını büyütmemek gibi bir ısrarın arkasından hem telefon ekranlarını büyütme hem de ürün çeşitlendirme yapma yoluna gidilmesi iç yapıda büyük tartışmalara yol açtığını gösteriyor.

Yapılan araştırmalarda iPhone kullanıcılarına, neden iPhone tercih ettikleri sorulduğunda “güvenlik” yanıtı alınmış. Oysa ki rakiplerinden güvenlik bakımından hiçbir farkı yoktur. Bu konuda çeşitli yazıları okuyarak fikir sahibi olunabilir. Örneğin, Jailbreak ile iOS işletim sistemi kırılabilmekte, spy uygulamaları ile veri casusluğu yapılabilmekte ve sosyal mühendislik saldırılarına karşı savunmasızdır.

Güvenlik bahanesi ile en basit özgürlük alanları bile kısıtlanmış durumda. Örneğin, arama ekranında girdiğiniz rakamları düzenlemeniz (editlemeniz) bile mümkün değil. Telefon görüşme kayıtlarınız sınırlı bir tarihe kadar görünürde. Bunlar güvenlik ile alakası olmayan en basit örneklerden birkaç tanesi.

Yapılan en büyük eleştiriler arasında kurduğu ekosistem ile kendisinin çelişmesi oldu. Tüm Apple cihazlarında type-c girişi bulunurken iPhone cihazlarında hala eski usül kabloyu (lightning) kullanması rakipleri tarafından alay konusu edildi. Burada en büyük eksiklik ise Apple dışı cihazların destek dışında kalmasıdır. (Akıllı ev entegrasyonları, kablosuz aktarım v.b.)

Sonuç olarak, şu an Teknoloji dünyası keskin bir virajın içinde ve bu virajdan dönemeyenler ve üretim yapamayanlar ya da adaptasyon sağlamayanlar keskin virajın ötesine savrulacaktır. Bu sebeple, Apple akıllı cihaz ve yazılım teknolojilerinin belirleyici öncüsü olması nedeniyle, aşırı büyüme etkisi göz önüne alındığında herhangi bir yönetimsel hatanın affı olmayacaktır.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir