Kapitalizm kelime anlamı ile sermayecilik anlamına gelmektedir. Üretim araçlarının özel mülkiyete dayalı olduğu ve üretim faaliyetlerinin kâr amacıyla gerçekleştirildiği bir ekonomik ve toplumsal sistemdir.
Kapitalizmin işleyişi ve mantığı, sürekli büyüme ve kar elde etme üzerine kuruludur. Kapitalizm dinamikleri her zaman daha fazla insanın tüketime katılmasına ve kar sağlamaya yönelik işler.
Dünya nüfusunun artması demek küresel pazarda tüketicilerin sayısını ve dolayısıyla ürün talebini artırması demektir. Bu sebeple dünya nüfusunun artışı kapitalizme güç verir, kapitalist ülkelerinde genç nüfusa ihtiyacı vardır bu sebeple nüfus dengesinin kurulması için çiftler doğuma teşvik edilir.
Kapitalizmin dünya nüfusunun çoğalmasını istemesine somut bir örnek Covid 19’dur. Aşı ne kadar satarsa sermayedarlar o kadar çok para kazanacaktır. Hastalanan ne kadar çok olursa hastaneler o kadar çok kazanacaktır. Hastaneler kazandıkça sigorta sermayedarları da o kadar pay alacaktır. Bu Covid ile çıkan bir sonuç değildir, bugüne kadar tüm hastalıklar aynı şekilde süregelmiştir.
Kapitalizmde sermayedarların istedikleri olur ve sürekli kar akışı önceliktir. Örneğin, Hepatit B virüsünün geni itibari ile kolay bulaşması ve dünya genelinde aşırı yaygınlaşması dünya çapında büyük bir tehlike yaratmıştır. Bunun üzerine Hepatit B aşısı geliştirilerek hastalığın önüne geçilmiştir fakat kolay bulaşma riski daha düşük olan (daha tehlikeli olan) diğer bulaşıcı hastalıklara çözüm bulunamamıştır. Bunun kasıtlı olup olmadığını bilemeyiz. Fakat bu tür ve diğer tüm hastalıkların çözüme ulaşması ve tamamen bitirilmesi sermayedar açısından tek seferlik bir kar getirisi yaratırken düzenli ilaç tüketimi yıllar boyu kar getirisi sağlamaktadır.
Gıda sektörüne kısa bir bakış yapmak gerekirse yapay et kapitalizmin en büyük üretimidir. Yapay etin satışa sunulması ve piyasada yer alması için büyükbaş yetersizliği, ücret yüksekliği, vejetaryanlığın teşviki gibi birçok sebebin bahanesi üretilir. Asıl ütopik sebep budur çünkü tüketicilere kaliteli gıda sunmak yerine karın maksimize edilmesi ve sermayedarların (bu patronda devlette olabilir) daha çok kazanması esas amaç taşır.
Unutulmamadır ki, Kapitalizm satamadığı ağacı keser!
Kapitalizmde Eşitsizlik
Kapitalizmin yarattığı eşitsizlik tamamen kapitalizmin sürekli kar elde etme işleyişine dayanır. Günümüz iş hayatının her alanında kapitalizme dayanan eşitsizliği görmek mümkün olabilir. Sermaydarlar (şirketler), maksimum kar elde etmek için sıklıkla çalışanların maaşlarını mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışır.
Eğitim alanında, ücretsiz eğitimin yanında ücretli eğitimin verilmesi vatandaşlar arasında göreceli olarak büyük bir eşitsizlik yaratmakla beraber ücretli eğitimde kendi içerisinde bir eşitsizlik doğurur. Örneğin, daha fazla kar elde etme misyonu öğretmenleri düşük ücretle çalıştırmayı, öğrencileri yüksek ücretle kayıt etmeyi benimser ve böylece sermayedar karı maksimize eder. Bu noktada kapitalizmin çelişkisini düşük ücretlerle çalışan bir öğretmenin ne kadar mutlu olacağı ve öğrencisine ne kadar katkı sağlayacağını düşünerek çıkarmak gerekir.
İşveren kendinden daha donanımlı yöneticileri yüksek maaş ile çalıştırabilir fakat bu yüksek ücretler işçilere oranla yüksektir ve onları tatmin eder. Oysa ki tüm sorumluluğu ve yükü işveren kadar üzerinde bulunduran donanımlı yöneticiler karın neredeyse yok denecek kısmını alırlar. İşverenin farkı sermayedir.
Kapitalist Rakamlar
Devletlerarası ekonomik ölçümler ülkelerin ekonomik durumunu ve gelişmişlik düzeyini belirler. Ülkelerarası kıyaslama için kullanılan kişi başına düşen gelir hesaplamaları yoksulların çoğunlukta olduğu nüfusa bölünerek hesaplanır. Zenginlerin azınlık olması ve yoksulluğun çoğunluğu oluşturması sonucu düşürmez çünkü zenginliğin serveti yoksulluğun kat be kat üzerinde ise sonuç yüksek çıkar.
2021 yılında küresel servet 463.5 trilyon dolar iken dünya genelinde milyoner sayısı 62.5 milyon kişidir. 8 milyarlık dünya nüfusunun içerisinde 62.5 milyon kişinin zengin olması zenginlik değerini yükseltirken eşitsizlik seviyesini artırmaktadır. Dünyanın en zengin 26 milyarderinin serveti, 3,8 milyar insanın toplam servetine eşittir ve 3.8 milyar insan dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’sini oluşturmaktadır. Bu veriler dünyanın gelişmesinden öte belirli kesimlerin gelişmesi sonucu ortaya çıkarır.
Kapitalist felsefinin argümanı olan dünyanın son yüzyıllarda gelişiminin kapitalizme bağlamak oldukça yanlıştır çünkü ülkelerin totaliter rejimlerden kurtularak özgürleşmesi bu argümana karşı anti-tez olarak sunulur.
Sonuç olarak kapitalizmin sunduğu tüketim kültürü, insanların tüketim ve sahip olma arzuları doğrultusunda ürünler satın alımasına sebep olurken bu durum kaynakların tüketilmesine ve çevrenin tahrip edilmesine neden olmaktadır.
Kapitalizmin yarattığı gelir eşitsizliği ve sömürü dışında sebep olduğu küresel ısınma , kuraklık ve geç gelen mevsimler, yangın, sel ve deprem gibi afetler, kaybolan biyoçeşitlilik, hayvanların yok olması, çevresel göç gibi olumsuz etmenler zenginleşmenin sürdürebilir olmadığını bizlere göstermektedir.
Tüm bunlardan çıkaracağımız sonuç doğanın insanlara eşit sunduğu bir dünyayı değiştirmenin sonuçlarının ağır olacağıdır. Dünya tarihinde insanı eşitlik merkezine almayan tüm rejimler tüm politikalar dünyaya zarar vermiştir ve vermektedir.