Toplumsal veya sosyal eşitlik ise insanların haklarının, fırsatlarının ve olanaklarının adaletli bir şekilde dağıtılması anlamına gelir. Bu tür eşitlik, toplumda her bireyin aynı haklara, aynı fırsatlara ve aynı muameleye sahip olması gerektiğini ifade eder. Toplumsal eşitlik, insanların cinsiyet, ırk, din, cilt rengi, cinsel yönelim gibi farklılıkları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmadan eşitlik içinde yaşamasını amaçlar.
Matematiksel eşitlik, birbirine eşit olan iki ifadenin veya değerin ifade edildiği bir durumu ifade eder. Örneğin, “2=2” ifadesindeki sol ve sağ taraf birbirine eşittir. Matematikte eşitlik, iki tarafın değerlerinin birbirine tamamen eşit olduğunu belirtir. Burada, eşitlik somut ve belirgin bir matematiksel denkliği ifade eder.
Matematiksel eşitlik, somut ve sayısal bir durumu ifade ederken, toplumsal eşitlik ise farklı bireyler arasında adil bir dağılım ve muamele olması gerektiğini vurgular.
Her iki kavramın da anlamı ve kullanımı farklıdır ve matematiksel eşitlik, toplumsal eşitliğin ifadesi olmadığı gibi toplumsal eşitlik de matematiksel denklemlerin bir ifadesi değildir. İki kavramın farklı bağlamlarda kullanıldığı ve anlamlarının ayrı olduğu unutulmamalıdır.
Toplumsal Eşitlik Nedir?
Eşitlik ve adalet kavramları genellikle karıştırılan ancak farklı anlamlara sahip olan terimlerdir. Eşitlik, herkesin aynı şeylere sahip olması veya aynı şeyi yapması anlamına gelirken, adalet ise herkesin ihtiyaçları, yetenekleri ve katkıları doğrultusunda adil bir şekilde muamele görmesi anlamına gelir.
İşte bu bağlamda, herkesin aynı işte aynı maaşı alması, eşitlik ilkesine dayalı bir yaklaşım gibi görünebilir. Fakat bu durum aslında adil bir durum olmaz çünkü herkes farklı yeteneklere, deneyimlere, düşünceye, sorumluluğa, eğitime ve iş performansına sahiptir. Kimi kişiler daha fazla eğitim alarak uzmanlaşmış olabilir, kimi kişiler ise daha fazla deneyime sahip olabilir. Bu durumda, herkesin aynı maaşı alması adil olmayabilir çünkü bu durumda farklı katkılara sahip bireylerin emekleri eşit şekilde değerlendirilmemiş olur.
Adaletli bir yaklaşım, kişilerin emeklerinin, yeteneklerinin ve katkılarının göz önünde bulundurularak uygun şekilde değerlendirilmesini gerektirir. Bu nedenle, aynı işte çalışan farklı bireylerin farklı maaşlar alması adil bir uygulama olabilir. Performans, deneyim, eğitim gibi faktörler göz önüne alınarak yapılan ücretlendirme, adil bir sistem oluşturabilir ve herkesin kendi katkısına uygun bir şekilde değerlendirilmesini sağlayabilir.
Herkesin aynı işte aynı maaşı alması, eşitlik ilkesine dayalı gibi görünse de, aslında herkesin farklı yeteneklere, deneyimlere ve katkılara sahip olduğu göz önünde bulundurulmalıdır ki bu durumda adaletli bir ücretlendirme sistemi geliştirilebilir.
İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip olduğu ve devletler tarafından korunması gereken haklar olarak tanımlanır. Irk, cinsiyet, din, dil, cilt rengi gibi özelliklerden bağımsız olarak her bireyin eşit haklara sahip olması gerekir. İnsan hakları evrenseldir ve herkesin eşit insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini ifade eder.
Cilt rengi gibi dışsal özellikler, insanların haklarını etkileyemez ve insanlar bu özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz bırakılamazlar. Bilimsel olarak da doğrulanmıştır ki, cilt rengi genetik bir özelliktir ve insanların farklı cilt renkleri genetik çeşitlilikten kaynaklanır. Bu genetik çeşitlilik, insanların eşit haklara sahip olmasını engellemez veya değiştirmez. Üstelik her beyaz insan yıllar geçtikçe esmerleşmektedir. Bu mantıksız çelişki insanların beynine nasıl işlendiği açıklanması gereken ayrı bir konudur.
Marx’ın Eşitliği
Marx’ın emek – değer teorisi, bir mal veya hizmetin değerinin, o mal veya hizmetin üretiminde harcanan emek miktarına dayandığını savunur. Ona göre, bir işçinin bir ürünün üretiminde harcadığı emek, ürüne değer katar. Bu teoriye göre, emek ürünlere değer katar ve bu değer, işçinin emeği ile doğrudan ilişkilidir.
Marx, kapitalist sistemde işçilerin emeğinin sömürüldüğünü ve işçilerin ürettikleri değerin bir kısmının sermaye sahipleri tarafından alındığını ileri sürmüştür. Kapitalist sistemde emek, işveren tarafından satın alınırken, üretilen değer ile işçilere ödenen ücret arasındaki fark, işçilerin maruz kaldığı sömürü olarak nitelendirilir. Buna göre, emeğin ürüne katkısıyla orantılı olarak işçilere verilen ücret arasındaki fark, sermaye sahiplerinin karı olarak kabul edilir.
Kropotkin’in Eşitliği
Kropotkin, toplumsal eşitsizliklerin ve ayrıcalıkların ortadan kaldırılmasını ve herkesin ihtiyaçlarının karşılanmasını destekler. Ona göre, sosyal adalet ancak insanlar arasında eşitlikçi bir paylaşım ve dayanışma içinde olunmasıyla mümkündür. Toplumda var olan hiyerarşik yapılar ve ayrıcalıklar, eşitlik ilkesine zarar verir ve insanların özgürlüğünü kısıtlar.
Emek değeri konusunda ise Kropotkin, emeğin toplumsal değer yaratımında merkezi bir rol oynadığını savunur. Emek teorisine dayalı olarak, insan emeğiyle üretilen değerin, insanların bütüne kattığı değer ölçüsünde eşit bir şekilde paylaşılması gerektiğini öne sürer.