Türkiye’de geçmişte ve günümüzde anarşist yapılanmalardan bahsetmek mümkün olsa da tam anlamıyla felsefi bakımdan uyuşan bir örgütlenmeden bahsetmek mümkün değildir. Türk tarihinde anarşist fikirleri savunan veya benzerlik gösteren birçok kişi ve olay bulunmaktadır, örneğin Ziya Gökalp dönemi yazarlarından Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimler anarşist düşünceleri savunan kişilerdir. Eski Sosyalist Gün Zileli de anarşist düşünürler arasında yer alır.
Günümüz sanatçılarından Çelik anarşist dünya görüşüne sahip olduğunu açıklamıştır. Ayrıca Volkan Konakta dünya vatandaşı olduğunu belirten ünlü sanatçılardandır.
Nazım Hikmet’in Komunist hareket olarak tanımladığı Şeyh Bedrettin isyanı Anarşist bir hareket olarakta tanımlanabilir. Şeyh Bedrettin’in düşünceleri arasında, toplumsal adalet, eşitlik, zengin-fakir ayrımının kaldırılması gibi fikirler öne çıkmaktadır. Bu da Anarşist fikirlerin henüz bilinmediği asırlarda Anarşizmin örnekleri arasında yer alır.
Şeyh Bedrettin Kimdir?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış bir isyancı liderdir. 1402 yılında Şeyh Bedrettin isyanı ile tarihe geçmiştir. Şeyh Bedrettin’in düşünceleri ve eylemleri, dönemin siyasi ve sosyal koşullarına bağlı olarak anarşizm ve sosyalizmle benzerlikler göstermektedir. O tarihlerde ne anarşizm ne de sosyalizm gibi ideolojilerin varlığından söz etmek mümkün değildir fakat bugün ki kuramlara göre isyanın ruhunu tamamen yansıtmaktadır.
Kropotkin’in Türk Sosyolojisi Gözlemi
Anarşist felsefenin öncülerinden Pyotr Kropotkin, Türklerin bulunduğu Asya bozkırlarında Türk toplumlarının dayanışma ve yardımlaşma geleneği üzerinde edindiği deneyimleri ve gözlemleri neticesinde karşılıklı yardımlaşma teorisini oluşturmuştur.
Kropotkin’in bilimsel incelemesi “Karşılıklı Yardımlaşma: Bir Faktörün Evrimi”, insanların doğal olarak dayanışmacı olduğunu ve karşılıklı yardımlaşmanın, doğal seçilimde hayatta kalmalarını sağladığını bozkırlarda yaşayan hayvanların ve insanların dayanışma ve karşılıklı yardımın evrimi için bir örnek olarak gösterdiği bir bilimsel eserdir.
Hunların Anarşi Mantığı
Hunlar güçlü devlet yapısı ile tarihte yerini alsa da konjonktürel bakıldığında farklı bir yapısı olduğunu söylemek mümkün. Hun toplumu, düşmanı mağlup edip bölgeyi ele geçirmesine rağmen toprakları sahiplenmeden bölgeyi terk eden bir anlayışa sahipti. Böylece toprak sahiplenme amacından uzak ve göçebe yaşamayı tercih eden toplum olarak; tarihte mülkiyet için savaşmayan millet olarak adını yazdıran millettir, Türkler.
Her ne kadar Türkler devlet yapılanması ile tanınsa da tarihte çoğu Türk halkının göçebe hayatı tercih etmesi toprak mülkiyetinden uzak bir anlayışa sahip olduğu çıkarımını yapmamıza sebep olmaktadır.